Farketmeden hayatımızın bir parçası aslında gitmesin. Eski zamanlardan bu yana komşuluğun güzel paylaşımı tam olarak gitmesin felsefesine dayanıyor. Yaptığımız bir yemeği kendimiz beğendiğimizde komşumuzunda onu tatmasını isteyerek bir tabak sunum yapıyorduk. O tabağında boş gelmemesi bizim için daha zevkli bir hale geliyordu. Farklı tatları tatmak heyecan verici bir hal alıyordu. Şimdilerde bu gelenek azalsa da yine de devam etmekte. Yemeği olmasa da farklı şehirlerin lezzetlerini hediye olarak veya kendimize alarak komşumuzunda aynı tadı tatmasını istemekteyiz.
İş yerimde evde fazla ya da yeni yapılan yemekleri getirip hep birlikte yiyoruz. Eğer bitmemiş olan bir yemeğim varsa diğer iş arkadaşım kendi evine götürüp onu tekrar tüketiyor. Böylelikle atık oluşturmuyoruz ve farklı tatları, el lezzetlerini deneyimlemiş oluyoruz. Paylaşım arttıkça mutluluğumuz çoğalıyor. Birbirimize güvenimiz artıyor ve iş yerinde de aile ortamını yaratmış oluyoruz. Eğer örnek vermem gerekirse ege bölgesi yemeklerine ailecek çok hakim değiliz. İş arkadaşım çoğunlukla zeytinyağlı olarak turp otu, cibez gibi otları yapıyor. Bazı zamanlar fazla getirdiğinden tüketemiyoruz. İş bitiminde eve getirdiğimde ailecek yiyerek farklı bir deneyim yaşamış oluyoruz. Böylelikle o yemek için harcanan enerji ve verilen emek boşa gitmemiş oluyor. Ayrıca farklı tatları tattığım için kendime de deneyim yaşatmış oluyorum.
Bu kadar güzel deneyimler yaşıyorken neden bunu herkesle paylaşmayalım? Bir zaman gelir yakınlarımızla paylaşamayabiliriz. İşte tamda burada tanımadığımız kişiler devreye giriyor. Herkesle paylaşmak için gitmesin en güzel uygulama oluyor. Hem yaptığım ürün çöpe gitmemiş olacak, hem de farklı kişiler güzel tatlar deneyimlemiş olacak.